I.Dünya Savaşı’nda dedeleri Çanakkale’de savaşmasalardı ne Türklerin Anzaklardan, ne de Anzakların Türklerden haberi olurdu. Çanakkale Savaşı, Türkler için modern ulus olma yolunu açan önemli bir savunma savaşı olmasının yanında mertlik ve yiğitliğin savaşırken bile terk edilmeyen erdemlerinin sergilendiği tarihin tanık olduğu eşsiz olaylardan biridir. Savaşın acımasızlığına paralel olarak insanlık erdemlerinin savaşanlarca bile unutulmadığı, cephelerde söylenen ezgilerin farklı kültürlerde bile gözyaşı döktürdüğü anılarla dolu bir çarpışmadır Çanakkale Savaşı.
Bu savaşlarda yaralı düşmanını kurtarmak için sırtına alıp yine düşman kurşunlarıyla şehit düşen Mehmetçik öyküsü de vardır, savaştan çekilirken bırakılan yiyeceklerin temiz olduğunu söyleyecek kadar centilmen olan düşman askeri de.
Çanakkale Savaşı’nın unutulmayan önemli bir yanı da burada ölen insanların torunlarının yıllar boyunca Çanakkale’yi ziyaret ederek dedelerinin hatıralarına sahip çıkmalarıdır. Bu konuda Anzakların torunları, dünyada eşi görülmemiş bir geleneği sürdürüyorlar. Her yıl düzenledikleri anma günlerini sanki festivale dönüştürüyorlar. Neredeyse tamamı genç gruplar halinde bu topraklarda can vermiş dedelerini pozitif duygularla ziyaret edip anıyorlar. Üstelik dedelerinin düşmanı olan Türklere de saygı göstererek. Bu kadar büyük bir trajedi, öneminden bir şey kaybetmeden bir anma töreniyle ancak bu kadar insancıl hale getirilebilir. Anzaklar bunu başarıyorlar. Üstelik her yıl.
Bu nedenle de kendilerini izleyen Türklerden hayranlık ve takdir alıyorlar.
Çanakkale Savaşı’nda birbirini kıran insanların torunları nasıl oluyor da yıllar sonraki anma törenlerinde dost olabiliyorlar. Kuşkusuz bunda Çanakkale Kahramanı Mustafa Kemal’in Anzaklar için 1934 yılında söylediği o ünlü sözler etkili olmuş olmalı:
“Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost milletin toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz, evlatlarınız, bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu toprakta can verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır…”
İşte düşmanlığı tarihe gömen sözler bunlardır.
Atatürk’ün, tarihte hiçbir devlet adamının ulaşamadığı bir incelikle sarf ettiği bu cümleler, “siyasi bir vasiyet ve her Türk’ün namus sözü”dür. 1934 yılında Başbakan Şükrü Kaya Atatürk adına Çanakkale’de bu söylevi okuduğunda kulaklarına inanamayan Avustralyalılar, Ankara’yı arayarak bu söylevi bir kez daha teyit ettirmişler ve bu sözleri, kendi ülkelerindeki anıtlarına kazımışlardır. O yıldan sonra da Çanakkale Savaşı’nın en kanlı muharebelerinde kaybettikleri insanları hamaset duygularının dışında saygıyla anıyorlar. Bunu bir etkinlik haline getirmişler.
İngiliz Emperyalizminin tutsağı Avustralya ve Yeni Zelandalı koloni askerleri olan Anzak gençlerinin 1915 yılında Çanakkale’de işleri neydi?
Bunun yanıtını Anzakların torunları çok iyi bildikleri için, bu topraklarda ölen dedeleri kadar, bu toprakları korumak için can vermiş Mehmetçiklere de saygı gösteriyorlar.
Geçen yıllarda Çanakkale’yi ziyarete gelen bir Anzak gencinin giydiği tişörtte İngilizce “Dede Ben Geldim” yazıyordu. Duygulanmıştım o genci gördüğümde. Duygulanmış ve utanmıştım. Sarıkamış’ta şehit düşen dedemin bilinmeyen mezarını ziyaret edememiş bir Türk yurttaşı olduğum için.
Eloğlu böyle etkinlikler yaparken biz ne yapıyoruz?
Ne yapacağız ulusal duyguları törpülemek ve resmi bayramları ve anma günlerini yok etmek için dolambaçlı yollar arıyoruz. Bununla da yetinmiyoruz. Çanakkale Savaşı’nda şehit düşen insanlarımızın o korkusuz mücadelelerini ve düşmanı durdurmalarını gökyüzünden inen meleklerin yardımına bağlayacak kadar softalaşıyor, şehitlerimizin o muhteşem direnişlerini ve kahramanlıklarını yok sayacak kadar zavallılaşıyoruz. Anma günlerinde Çanakkale’de şehit düşen kahramanlardan çok, onlara şiir yazan insanları anıyoruz. Hatta bu savaşlarda Mustafa Kemal’i yok sayanlar bile bu toplumdan çıkabiliyor.
Anzaklarla aramızdaki fark ne mi?
Onlar tarihlerindeki bir sayfalık olayı birleştirici bir etken görüp birleşebiliyorlar, biz ise o muhteşem tarihimizdeki nice sayfaları bırakın hatırlamayı, öğrenmek bile istemiyoruz. Üstelik ayrışıyoruz. Özellikle 1915 olaylarını tartışırken Rahmetli Uğur Mumcu’nun dediği gibi “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi oluyoruz”.
Tarihine ve ulusuna ihanetin daniskasıdır bu durum!
İlk Yorumu Siz Yapın