İslam aleminde birçok konuda ortaya atılan fikirlerin bilimsel bir analizini yapmak zordur. Çünkü hemen her konuda yapılan tartışmalarda kritik yapan kişi ya da kişiler, olaylara kendi düşünsel perspektiflerinin doğrultusunda sübjektif değerlendirme yapmışlardır. Bu değerlendirmelerin dışında kalan görüşler, kendilerini ifade edecek bir iklim bulamamışlardır. Bu durum, İslam âleminin genel bir hastalığı olarak belirmektedir. İslam tarihi boyunca baskın görüşler, sıra dışı görüşlere yaşam hakkı tanımamışlardır.
Karmatilik, İslam âleminde bu tür ön yargılardan kurtulamamış geleneksel düşünce ya da davranışların dışında “aykırı” bir görüş olarak algılanmıştır. Çok çeşitli yazarlar bu konuyu bilimsel olarak ele almak yerine kendi siyasi, sosyal ve kültürel arka planlarının etkisi altında kalmışlardır.
Kimi yazarlar; İsmailiğin etkisi altında kalmış, kimileri kendi sosyalist arka planlarını Karmatilikte aramaya çalışmışlardır. Kimileri de klasik Sünni bakış açılarını meseleye yansıtma yanlışında bulunmuşlardır. Öyle ki, 19. Yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başlarında hâkim olan bir anlayışa göre “İslam’ı savaşla yok edemeyeceklerini anlayan Mecusi, Yahudi ve Zındıklar, Şia kisvesi altında faaliyete geçerek Karmatiliği inşa etmişlerdir” diyebilmişlerdir.
Karmatiliği, Yahudi kökenine bağlayan kaynaklarda Karmatilik ve Yahudilik arasında hangi benzerlikler bulunduğu konusunda hiçbir bilgi yoktur. Rivayetin tek ortak özelliği Karmatiliğin dayandığı İsmailiği Yahudi kökenine bağlamasıdır. İsmailîler kurdukları gizli topluluklarla kendi gözlerinde Ali ve soyuna ait halifelik hakkını gasp ettiklerini düşündükleri Abbâsîler’e karşı mücadele vermeye başlamışlardır. Bu bağın kurulmasının temel nedeni Fatimilerin kendilerini Ali soyuna dayandırarak imamet iddiasında bulunmuş olmalarıdır. Onların soylarının Hz. Muhammet ile alakasının olmadığını ortaya koymak için Meymun el-Kaddah hikâyesi muhalif yazarlarca gündeme getirilmiş ve Fatimilerin soyu Yahudiliğe dayandırılarak kötülenmek istenmiştir.
Sonuç olarak İslam âleminde bu konuda yapılan çalışmalar birbirinden kopuk ve bilimsel temellerden yoksundur.
Batılı düşünürler, Karmatiliği daha bilimsel çerçevede değerlendirmişlerdir. Bunlardan Bernard Lewvis, Karmatileri İsmaililerin bir kolu olarak değerlendirmiştir.
Karmatilik, Hicri 279, M.892’de Hamdan bin Eş’as tarafından kurulmuş bir hareket’tir. Bu günkü Irak’ın güney kesimlerinde vücuda gelen Karmatilik, işçi, köylü sınıfını toprak ağalarının, saraylıların zulümlerine karşı korumak üzere örgütlenmiş bir karşı hareket’tir.
Kufe yakınlarında yaşayan bir hamal olan Hamdan, M.865’de ölen Hüseyin al Ahvazi’nin talebesi olmuş ve mükemmel olarak yetiştirilmiştir. Hamdan’ın lakabı Karmat’tır. O nedenle hareketin adı Karmatilik’tir. İbranice kökenli olan bu kelime,”Gizli bilgi, gizemli bilgi öğreten.” demektir.
İslamcı Yazar İhsan Eliaçık’ın “İslam’ın yoldaşları” olarak tanımladığı bu hareket ve onların ezilenlerin haklarını savunma davası, zamanın Abbasi Devleti’ne ve tabii ki zorba toprak ağalarına epeyce gaile çıkarmıştır.
Prof.Hitti, Karmatiler için şöyle der:
“Onlar, hoşgörü ve eşitliği öne aldılar, işçileri ve zanaatkârları loncalarda örgütlediler.”
Hamdan’ın Başyardımcısı, aynı zamanda kayınpederi olan Abdan (öl:899) hareketin siyasal kuramcısıydı. O’nun “Belagat” adlı eserinde yazdığı yedi gizli dereceyi uygulayan ise tabii ki damadı Hamdan bin Eş’as oldu.
Abbasi sarayı, Hindistan’dan ve Afrika’dan getirdiği yüz binlerce insanı adeta bir köle muamelesi yaparak çalıştırıyordu. Bu gariban insanlar, karın tokluğuna çöl güneşi altında bir ömür boyu çalıştırılıyor, üstelik hak ettiklerinin çok azı kendilerine reva görülüyordu. Örgütsüz olan bu büyük işçi kitlesi, zalim saray ve en az saray kadar zalim olan toprak ağalarının baskısı altında inim inim inlemekteydi.
“İşçinin emeğini alın teri kurumadan veriniz.” diyen Hz. Muhammed’in ümmetinden olduğunu söyleyen zalim yöneticiler ve toprak ağalarının gariban insanlara reva gördüğü bu kötü muamelattan rahatsız olan birçok insan, örgütlü olmadıkları için çaresizce zulme rıza gösteriyorlardı.
Zalim yönetim ve yönetimle anlaşan toprak ağalarının milyonlarca insanı vicdansızca ezmesinden-sömürmesinden çok rahatsız olanlardan biri olan Hamdan, sömürü düzenine baş kaldırmak için örgütlü olmak gerektiğinin farkındaydı. Bu bilinçle çıktığı “Ezilenlerin Haklarını Savunma Davası Yolu”nda kararlılıkla yürüyerek yalçın kayalıklar üzerine bir kale kurulması için öncülük yaptı. İşçi ve köylülerden buraya insanlar topladı. Kurduğu kalenin adını da “Dar’ul-Hicra (göçmenler yurdu) verdi. Hamdan işini biliyordu. Öncelikli olarak mükemmel bir ekonomik sistem kurdu. Kısa zamanda her yerden gelenler burayı doldurdu.
Hamdan, koyunlardan, keçilerden, mülklerden, ziynetlerden gelen gelirleri burada topladı. “Orta hazine” ihdas edildi. Kısa bir zaman içinde yoksul hiç kimse kalmadı. Kimse diğerinden daha zengin değildi. Kadınlar da tıpkı erkekler gibi tüm sosyal faaliyetlere katılıyordu.
Karmati Hareketi’nin temel fikirleri şunlardı:
1-ADALET 2-EŞİTLİK 3-KARDEŞLİK 4-İMAMET
Karmatîler’in imâm silsileleri
İslâm Peygamberi Muhammed Mustafa
1. İmâm Ali el-Mûrtezâ
2. İmâm Hasan el-Mûctebâ
3. İmâm Hüseyin bin Ali
4. İmâm Ali Zeyn el-Âb’ı-Dîn
5. İmâm Muhammed el-Bakır
6. İmâm Câ’fer-i Sâdık
7. İmâm İsmâil bin Câ’fer el-Mûbarek
Karmatilik ve benzeri hareketlerin tarihi arka planında görünen tablonun nedenleri vardır.
Hz. Ömer ve Hz. Osman’ın toprak politikasında yaptığı iki önemli değişiklik, sonraki yıllarda büyük toprak sahipleri ve onlara ikta edilmiş topraklarda çalışan işçiler, emekçiler, toprak köleleri yani marabalar ordusunun oluşmasına sebep oldu.
Emeviler ve Abbasiler, devletlerini bir rant ve toprak ağalığını devletine dönüştürdüler.
Tarihsel süreç içinde Arabistan’ın, Suriye’nin, Irak’ın, İran’ın ve Mısır’ın verimli topraklarına tek başına sahip olan aristokrat zümreler ortaya çıkmıştır. Lüks yaşam, keyfi idarecilik, debdebe almış başını gitmiş, milyonlarca köylü ve işçi ise kaderine terk edilmiştir. Ömer bin Abdülaziz dönemi (1 yıl sekiz ay) ise sadece bir istisnai dönemdir.
Hint’ten, Afrika’dan getirilen Zenciler, köleler, bataklıklarda, pirinç tarlalarında, maden ocaklarında karın tokluğuna çalıştırılmıştır. Mesela, Hindikuş maden ocaklarında on bin işçi çalışmaktaydı. Doğudan batıya dev şirketler meydana çıkmıştır. Şirket el Daman, Şirket el Muvefaza gibi vücut bulan küresel tröstler, büyük bir sömürü ekonomisi oluşturmuştur.
İşte Karmatilik, İhvan-ı Safa, İsmaililik gibi İslam’ın aykırı sesleri bu gibi zulüm düzenlerine karşı birer isyan hareketi olarak ve tabii ki aynı zamanda birer alternatif olarak zuhur etmiştir. Ne var ki, zalimler yine baskın çıkmış, bu gibi zayıfı savunan hareketler korkunç yöntemlerle yok edilmiştir.
Nitekim Selçuklularda, Osmanlılarda ve daha başka ülkelerde de bu sömürü sistemleri kendilerini sürekli kılabilmenin bir yolunu her şekilde bulmuştur.
Bir İranlı Seyyah, Darül Hicra’yı (Göçmenler yurdu) gezip görmüş ve ora halkının şöyle dediğini belirtmiştir:
“ Mademki toprağımız var, kardeşlerimiz var, güven içinde yaşayabiliriz, şahsi mal biriktirmemize gerek yoktur.”
Karmatîlik, 10. yüzyılın başlarına kadar el-Savad ve Suriye’ye yayılmış ve 903’de Şam’ı kuşatmıştır. Ancak 907’de Abbasiler tarafından bastırılmıştır.
Bahreyn’de ise “Müminî’yye” kentini inşa etmişler, haccın batıl bir itikât olduğunu ileri sürerek 930 yılında Mekke’ye saldırmışlardır. 20.000 hacıyı katlederek cesetlerini zemzem kuyusuna doldurmuşlar, Kâbe’den Hacerü’l-Esved’i çalarak geri dönmüşlerdir. 11. yüzyıla kadar bağımsızlıklarını korumuşlardır.
***
“ Mademki toprağımız var, kardeşlerimiz var, güven içinde yaşayabiliriz, şahsi mal biriktirmemize gerek yoktur.”