İçeriğe geç

Aleviler ve Cem Dili

Türk Halk Müziği ve bağlama sanatçısı Erdal Erzincan’ın Cem dilinin Türkçe olduğuna dair paylaşımı büyük tartışmalar yarattı.

Düzeyli tartışmalar her zaman önemlidir ve gerçeklerin ortaya çıkmasına vesile olurlar. Biz de bu konudaki tartışmaları ve konunun tarihi alt yapısını irdelemeye çalıştık. Bazen en isabetli tespitler, tartışmanın dışında kalan ve Alevi toplumunu dışarıdan gözlemleyenler tarafından daha gerçekçi yapılabilir.

Tarih bilimi, ülkemiz özelinde yeterince objektif uygulanmamış olacak ki, birçok olayda olduğu gibi Alevilik konusunda da yeterli ve gerçek bilgilere yer vermeme inatlığı içindedir.  Bu konuda gerçek bilgileri ancak özel araştırmalar yapan araştırmacı ve ciddiye alınabilecek tarihçilerin çalışmalarından anlamaktayız. Yüzyıllarca Alevilik, inanç ve ideoloji örgüleriyle, tarafsız ve nesnel bir saha olmaktan çıkartılıp, Sünni perspektifli bir söylemin sansürcü, üzerini örtücü konusu olmuştur.

Aleviliğin doğuşunun tarihsel kökleri, Türklerin Müslüman olmalarıyla birlikte başlar.

Emeviler zamanında Türklerin sıkça yaşadığı Sind ve Maveraünnehir bölgelerinin İslam topraklarına katıldığı bilinmektedir.

Emevîlerin fethettikleri yerlerde gösterdikleri katı tutumları ve ganimet uğruna yaptıkları akınlar yerli halkın İslamlaşmasını geciktirmiştir.

Ayrıca Emevilerin ezici ve adaletsiz yönetimi, Peygamber soyuna yaptıkları iğrenç zulümler, fethedilen yerlerdeki köylü halkı ikinci sınıf insan görmeleri gibi İslam’ın hak, adalet ve insaf ölçülerine sığmayan davranışları, Türklerin İslâmiyet’e kolayca yanaşmalarını engellemiş, ayrıca Emevilere karşı “nefret” denebilecek bir duygu beslemelerinin en önemli sebeplerini teşkil etmiştir. Özellikle Kerbela vakasında İslam Peygamberinin torunu Hz. Hüseyin’in şehit edilmesi bu nefreti daha da artırmıştır. 8. Yüzyıl bu büyük ayrışmanın başlangıç tarihidir. Bu dönemde Ehlibeyt’e cami hutbelerinde küfretmenin ayıp ve günah olduğunu cesaretle söyleyebilen İslam mütefekkirleri ya zindanlarda çürütülmüş, ya da öldürülmüşlerdir. İmam-ı Azam bunlardan birisidir.

Üstelik Emeviler ve onlar gibi İslam’ı yorumlayanlar, Arapların dışında Müslüman olanlara “Mevali” adını takmışlar ve onları her zaman ve her ortamda ikinci sınıf insan olarak görmüşlerdir.

Emevilerin ırkçı anlayışlarını terk eden Abbasiler, fetih hareketlerinin yanı sıra davetçiler vasıtasıyla İslamlaşma çalışmaları yapmışlardır. Çok geçmeden de bu çalışmalar meyvesini vermeye başlamıştır.

Türkler arasında ferdi olarak başlayan İslamlaşma hareketi, İdil Bulgar Hanlığı’nın resmen İslam’a geçmesiyle kitlesel hal almıştır. (Miladi 922.) Daha sonra Karahanlılar (Miladi 944) ve Oğuz Yabgu Devleti komutanlarından olan Selçuk Bey (Miladi 985) kalabalık kitleler halinde İslâm Dini’ni benimsemişlerdir.

Müslüman olan Türklerden İslam’a geçmeyenleri ayırt etmek için Müslümanlaşan Türklere “Türkmen” adı verilmiştir.

Alevî kelimesinin İslâm dünyasında kullanılmaya başlandığı tarih tam olarak bilinmemektedir. Günümüzde bütün İslâm ülkelerinde bu tabir kullanılır. 4. Halife Hz. Ali döneminde kullanılan deyim ise “Şia”dır.

Bugünkü kullanımıyla ilk Alevîlik, Hoca Ahmet Yesevi’nin Türkistan’da tarikat kurup tebliğe başlamasıyla doğmuştur. XII. yüzyıla tekabül eden bu olaya “Türk Alevîliği” denilmektedir. Ancak İslâm âlemi ve Osmanlılarda Alevîlik, Hz. Ali’nin soyuna mensup olanlar anlamında kullanılagelmiştir. Arap Alevilerine ise Nusayriler denilmiştir. İran’dakiler ise Şii’dir. Ancak İran’daki “On İki İmam Şiiliği” ile “Anadolu Aleviliği” arasında benzerlikler bulunmakla beraber, bunları algılama ve hayata geçirme noktasında büyük ayrılıklar vardır.

Anadolu Alevilerinin rahatsızlıkları Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde pek görülmez. Her ne kadar 15. Yüzyılın başlarında Fetret döneminde padişahların her şeye sahip olma fikrine karşı “eşit paylaşım” diye isyan eden Şeyh Bedrettin ve 16. Yüzyılda benzer fikirleri savunan Pir Sultan Abdal, Alevilerin haksızlıklara karşı mücadele başlatan önderleri olarak görülmüşse de, Alevilerin asıl dışlanması II. Beyazıt zamanından itibaren başlamıştır. II. Beyazıt ve onun oğlu Yavuz Sultan Selim zamanında Eş’ari-Arap kökenli tarikatlar devleti kuşatmış, birtakım tarikatlar özellikle Nakşibendîlik, Aleviliğe karşı Osmanlı Devleti yönetimince bir silah gibi kullanılmıştır. Kanuni Sultan Süleyman zamanında da bu durum devam etmiştir.

Aleviler, Osmanlı yönetimine egemen anlayış olan Sünni İslam anlayışının günümüzde bile “büyük hukukçu ve âlim” dedikleri Ebussuud Efendi’nin 16. Yüzyıldaki fetvalarını unutmamışlardır. Ebussuud Efendi bu fetvalarında “Kızılbaşların can ve mallarını almanın helal olduğu ve kestikleri hayvanın etinin mundar olduğu” yönünde fetvalar çıkararak devlet yönetiminin uyguladığı o yıllardaki “hukuku” etkilemiştir. Ebussuud Efendi’nin fetvaları Alevilerle de sınırlı kalmamış, Yunus Emre’nin şiirlerini bile din dışı kabul ederek bu şiirleri okuyanların katlini caiz görmüştür.

Gelelim güncel tartışmalar ve bu konudaki görüşlerimize;

Alevi inancını oluşturan düzenli bir ibadeti olan cemlerdeki duaların büyük ölçüde Türkçe olduğuna ve Anadili Kırmanci veya Zazaca olan Alevi topluluklarda da -istisnalar olmakla birlikte- Türkçe dualar okunabildiğine ve Şah Hatayi, Pir Sultan Abdal, Kul Himmet vb. Alevi ozanlarının Türkçe deyişlerinin okunduğuna dair görüşler bulunuyor. Türk Halk müziği sanatçısı Erdal Erzincan da sosyal medya hesabında, Alevilik‘in farklı milletleri kapsadığını belirterek ibadetlerdeki geleneksel aktarımın, Türkçe üzerinden yapıldığını söyledi:

“Alevilik, 72 milleti içine alan kadim bir gelenektir. “Kürt Alevi” ya da “Türk Alevi” diye bir tabir yoktur; Kürtçe konuşan Alevi, Türkçe konuşan Alevi veya Zazaca konuşan Alevi vardır. Aleviliğin lisanı hal dilidir, ibadet dili ise Türkçedir. Gelenek bize bunu böyle aktarıyor.”

Bir sosyal medya kullanıcısı ise Aleviliğin 7 Ulu Ozanından birçoğunun Türkçe kullandığına dikkat çekerek, cem törenlerindeki duaların ve deyişlerin de Türkçe olduğunu ve inanç hafızasının bu yollar aktarıldığını, buna karşın diğer dillerin de bölgelere göre kullanılabildiğini ifade etti;

“Erdal Hocanın tespitinde yanlışlık yok. Sosyal medya bilgeleri hocayı linçlemiş. İbadet dili meselesinde, tarihsel mirasın gösterdiği çok net bir defa. Osmanlı’dan günümüze dek cem erkânında Türkçe ağırlık taşır. Pir Sultan Abdal, Hatayi (Şah İsmail), Kul Himmet, Virani, Nesimi ve daha niceleri nefeslerini Türkçe söylemiş, yolun ana damarını bu dille aktarmıştır. Cemlerde okunan gülbenkler, dualar, deyişler büyük ölçüde Türkçedir. Elbette yöresel olarak Kürtçe ve Zazaca nefesler de söylenmiştir ama bunlar daha çok bölgesel renklerdir. Ana gelenek, ibadet dilini Türkçe üzerinden taşımış, erkânın ortak paydasını bu dil kurmuştur. Yani Türkçe, Aleviliğin sadece bir konuşma dili değil, cem erkânının ve inanç hafızasının taşıyıcısıdır.

Bu yüzden Erdal Erzincan’ın ibadet dili Türkçedir gelenek bunu bize böyle aktarıyor ifadesi bir indirgeme değil; tarihsel gerçekliğin, kültürel sürekliliğin ve yol erkânının bıraktığı açık bir mirastır.”

Türk Halk Müziği Sanatçısı ve 24. Dönem Milletvekili Sabahat Akkiraz ise sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda Erdal Erzincan’ı destekleyerek şunları söyledi:

“Erdal Erzincan doğruyu söylüyor diye yapılanlar gösteriyor ki; kimsenin Alevilik umurunda değil. Herkes kendi siyasetinin ve Alevileri başkalarının arka bahçesi yapma derdinin peşinde. Siz de söz de siyasetiniz de Alevilik karşısında deryadaki damla gibidir. Erdal Erzincan da o deryadır.”

Hz. Ali İnanç ve Kültür Derneği Yönetimi de bu konuda açıklama yaptı;
Son günlerde değerli sanatçımız Erdal Erzincan hakkındaki haksız eleştirilere ve linç kampanyasına tanık olmaktayız. Erdal Erzincan’ın dile getirdiği düşüncelere Hz. Ali İnanç ve Kültür Derneği / Cemevi olarak bizler de aynen katılmaktayız.

Pir Sultan Abdalların, Şah İsmaillerin, Kul Himmetlerin ve daha nice Hakk âşıklarının nefesleriyle yapılan Cem İbadetlerimizde kullandığımız dil Türkçedir. Elbette bazı yörelerde tarihsel dönüşümlerin ve etkilerin sonucu bazı değişiklikler olmuştur. Bunlara karşı olmadığımızı belirtiriz. Ancak bu yolun Pirleri, Mürşitleri ve Yolcularından aldığımız ilhamla haykırıyoruz:


Biliriz Mevlâ’yı vicdanımızda
Allah aşikârdır seyranımızda
Türk dili okunur irfanımızda
Arabi, Farisi lisan gerekmez
                           İbreti Baba

Alevilikte ibadetlerin Türkçe yapılmasının tarihsel kökenleri konusunda şunlar söylenebilir.

Alevilikte ibadetlerin Türkçe yapılmasının tarihsel kökenleri Anadolu’daki farklı kültürel etkileşimlere dayanmaktadır.

Türklerin Müslümanlığı kabullerinden sonra, sufiliğin Türkler elinde, devletçilik dehasıyla birleşerek İslam’ın yayılışına hizmetinin tarih çizgisinde ilginç bir görünümü var: Türk insanını Müslümanlığa ısındıran ve sokan dervişlik ve dervişler önce Türkistan‟da bir mayalanma yurdu ve beşik buluyor. Ardından Yesevilik vücut buluyor ve Türkistan’da büyük hizmetler veriyor. Hareket daha sonra Anadolu‟da fütüvvet-ahilik, Bektaşilik halinde faaliyet icra ediyor. Bu iman ve ülkünün Anadolu ötesine Rumeli ve Balkanlara taşınması Bektaşilik eliyle gerçekleşiyor.

Dervişlerin bu kılıçsız fetihlerinin temelinde hangi iksir ve sır yatıyordu? Zaferin ilk kez Bektaşilerce kazanılmış olması bize bir ipucu verebilir: Engin insan sevgisi, hoşgörü ve hizmet… Gerçekten de Bektaşilik ilkeleri itibariyle çok geniş ufuklu, insana sevgi ve saygıyı var oluşun temeli sayan bir tarikattır. Onun bu özelliği ve Bektaşi dervişlerinin bundan kaynaklanan tavırları, Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında bir sevgi ve kaynaşma zemininin kurulmasına yetti. Kudretli bir sezgiye ve insanı kuşatan bir tebliğ gücüne sahip dervişlerin bu emin zemin üzerine oturttukları İslam’a davet, elbette ki mutlu sonuçlar verecekti ve verdi

İrene Melikoff, Yunus Emre ile Hacı Bektaş-ı Veli arasındaki ilişkileri inceliyor ve gerek Yunus‟un gerek manevi üstadı Tapduk Emre’nin, gerekse onunla ilişkisi olan Hacı Bektaş’ın, aynı manevi ortamdan olduklarını söylüyor. Ancak, Bektaşi-Alevi denen halk tasavvuf edebiyatı (Kaygusuz Abdal, Şah Hayati, Pir Sultan Abdal, Âşık Virani, Kul Himmet v.b.) üzerinde Yunus’un su götürmez etkisine karşın, bu edebiyatın belirgin öğelerini “manevi biçimlerini” Yunus‟ta bulamadığını anlatıyor.

İrene Melikoff, Yunus Emre’nin eserlerinin Hacı Bektaş’ı anlamak için de bir kaynak olacağı düşüncesinden hareket ediyor. Hacı Bektaş’ın, kardeşinin, Yunus Emre’nin Babai’lerin ortamından olduğunu ileri sürerek, “Hacı Bektaş, Türkmen babalarındandı. Türkmen babaları da henüz epeyce ilksel bir İslamlık örtüsü altında, köylerdeki Türk halkının erişebileceği bir öğretiyi salık veriyorlardı. Bu öğreti de belki, Eski Türklerin toplumsal ve dinsel uygulamaları. Adı Hacı Bektaş’a bağlı gelenekte beliren, Orta Asya’nın büyük Türk mutasavvıfı Ahmet Yesevi tarafından etkilenmiş bir tasavvuf sistemiyle birleşmiştir” diyor.

Bilindiği gibi Hoca Ahmet Yesevi İslam’da ibadetin Türkçe yapılmasını öngörüyor ve müritlerini de o şekilde yetiştiriyordu.

Selçuklu ve Osmanlı dönemleri; Bu dönemlerde birçok farklı etnik ve kültürel kimliğin bir arada yaşaması, Aleviliğin tasavvufi bir yorumunun şekillenmesine katkı sağlamıştır.

Horasan Melametiliği: Alevilik, bu tasavvufi geleneğin etkisi altında gelişmiştir.

Orta Asya etkileri: Eski Türk inançları ve ritüelleri, Şamanizm ve Budizm gibi unsurlar İslami bir kabuk altında Anadolu’ya taşınmış ve Aleviliğin oluşumunda rol oynamıştır.

Ayrıca, Alevi toplumunda önemli bir figür olan Hacı Bektaş Veli’nin ilkelerini benimseyen Karamanoğlu Mehmet Bey, Anadolu’da konuşma ve yazı dilinin Türkçe olması için ferman yayınlamıştır.

Alevi Yazarlardan Mehmet Özgür Ersan’ın tarihsel gerçeklere dayanan görüşleri de çok önemlidir:

“İnsanlarımız çağının insanı olarak doğruları bilmeli tarihi yeniden yazmalı zalimin zulmüne dur demeli, sömürü çarkını kırmalı Ebu Süfyan Müslümanlığının katı şeriata dayalı düzeni yerine Muhammed Mustafa Ali’yel Mürteza’nın Anadolu Alevi-Bektaşiliğindeki yansıması olan Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin tasavvuf yolu izlenilerek sömürünün, baskının, dayatmaların, hoşgörüsüzlüğün yerine Anadolu insanına yakışır hak ve adaleti gözeten bir yönetimin oluşmasını sağlamalıdır.

Alevi belgeleri arasında Ahmet Yesevi’nin adı 19, yüzyıldan itibaren ocakzade dedelere verilen Çelebi icazetnamelerinde görülmektedir. Daha doğrusu Hacı Bektaş Veli’nin tarikat silsilesi içerisinde geçmektedir.

Aleviliğin tarikat kapısındaki ibadeti olan Cem erkânı tamamen Türkçe icra edilir. Arapça okunan bazı ayetler hariç, baştan sona bütün dualar ve Ritüeller Türkçedir. Tunceli ve civarında oturan Aleviler de günümüze kadar Cem erkanlarını Türkçe icra etmişlerdir. Din dili olan dildir; yayılır, genişler ve büyürler.   

Türkler İslam’ı Farslar üzerinden öğrendikleri için dini terimlerin bir kısmı Arapça, bir kısmı ise Farsçadır. Ancak Alevilikte bugün bile canlı şekilde kullanılan yol, sürek, dede gibi çok sayıda dini terim ve unvan Türkçedir.

Aleviler üzerinde yapılan halk bilimsel çalışmaların birçoğu en saf haldeki Türk kültürü olduğu noktasında birleşmiştir. Özellikle İslam öncesi Türk kültürü ile güçlü bağları olduğu tespit edilmiştir. Bu bağlamda Alevilik, kültür ve vahiy arasındaki ayırımı ili korumuş ve diğer İslam milletlerine kendi kimliklerini koruyarak Müslüman olmanın pratiğini sunmuştur. 

Aleviliğin kaynağı Orta Asya’dır. Norasan’dır. Yusuf Hemedani, Ahmet Yesevi, Lokman Perende, Hacı Bektaş Veli ve Anadolu-Rum (Roma) erenlerinin yoludur. Alevi uluları Hacı Bektaş Veli, Pir Sultan Abdal, Fuzuli, Nesimi, Virani, Kul Himmet, Yemini ve Şah İsmail (Hatayi) Türk kökenlidirler.

Hiçbirinin anadili Zazaca veya Kürtçe değildir.

Bu konularda düşünce üretmek için Prof Dr. Bruinnessen’i ve Prof Dr. Melikoff’u okumalısınız. Nasıl Araştırma ve inceleme yapmışlar, öğrenmelisiniz.

Ayrıca Prof. Dr. İsmail Hakkı Uuzunçarşılı’yı, İsmail Hakkı Danişmendli’yi Prof Dr. Mustafa Akdoğan’ı, Doğan Avcıoğlu’nu, Prof Dr. Sencer Divitçioğlu’nu ve Prof Dr. Palil İnalcık’ı okumalısınız.” 

Birçok Alevi aydını da bu konuda görüşler belirtmişlerdir;

Necati Şahin; “Bana sorarsanız; Aleviliğin değişmez ibadet dili bağlamanın telidir. Bunu da en muhteşem dile getiren ellerden biri, Erdal Erzincan’ın elidir. Niyazım o ellere.” demektedir.

Yüksel Arslan: ”Linç Kültürü Eleştiri Değildir”

Erdal Erzincan’a karşı yürütülen linç kültürünü kabul etmiyor, reddediyorum. Sosyal medyada Erdal Erzincan’a karşı yürütülen linç girişimlerini doğru bulmuyorum. Eleştiri hakkı elbette hepimizin ortak hakkıdır; ancak linç, kişiyi hedef alıp susturmaya yöneliktir.

Tartışmalarımızı fikirler ve eylemler üzerinden yapmalı, kişileri topluca dışlamaya değil, yapıcı eleştiriye yönelmeliyiz.

Kaldı ki, Erdal Erzincan’a karşı başlatılan linç girişimi, eleştiri kültürüne bir saldırıdır. Bizim ihtiyacımız olan, fikirlerin özgürce tartışıldığı, hakikatin çoğul seslerden beslendiği bir ortamdır.

Bu bağlamda linç kültürünü reddediyor, eleştiri hakkımı saklı tutuyorum.

Bilinmelidir ki, linç kültürü bireyleri susturan ve toplumsal diyalogu zedeleyen bir mekanizmadır. Erdal Erzincan’a yöneltilen linç girişimleri, eleştiri hakkının sınırlarını aşmaktadır.

Eleştiri, rasyonel ve yapıcı olmalıdır; linç ise toplumsal iletişimi yok eder. Erdal Erzincan’a yönelik saldırılar karşısında, eleştiri ile linç arasındaki sınırı titizlikle korumak hem toplumsal adalet hem de vicdani sorumluluk gereğidir.” demektedir.

Görüldüğü gibi Cem dilinin Türkçe olduğu konusunda Alevi aydınlarının önemli bir bölümü birleşmektedir. Bu durum makalenin başında belirttiğim tarihsel altyapıya da uymaktadır.

Kısaca Alevilik, diliyle, kültürel gelenekleriyle ve pek çok yönüyle İslam’ın Türkçe yorumudur. Tarih boyunca da Anadolu Türkmenleri Alevi olmanın ve bu yorumu yaşatmanın bedellerini fazlasıyla ödemişler, hala da ödemektedirler.  

Kategori:Uncategorized