Last updated on 10 Mayıs 2024
Osmanlı tarihinde, tarih kitaplarında pek fazla üzerinde durulmadığı için çoğumuzun bilmediği bir dönem vardır. Kurucusunun adı ile anılır: Kadızadeliler Hareketi. 17. Yüzyılın ilk çeyreğinde bu hareket nedeniyle İstanbul halkı bir dini tartışma yüzünden ikiye bölündü… Türk tarihinin en tutucu dini hareketi olan Kadızadeler “Dinde yoktur” diye birden fazla minaresi olan camilerin minarelerini bile yıkmaya kalkışmışlardı.
Bu hareketin başı Kadızade Mehmet Efendi 1582 yılında Balıkesir’de doğmuş, memleketinde zamanın önemli şahsiyetlerinden ders almıştır. Güzel ve akıcı konuşması kısa zamanda meşhur olmasına sebep olmuş, 1631 yılında Ayasofya Camii’ne vaiz olmuştur.
Kadızade kurnaz ve çok hırslı bir şahsiyetti. Sultan Ahmet’in ölümünden sonraki bunalım döneminde kendisini şeriatın savunucusu gibi gösterip İstanbul’u birbirine katmış, bir kısım ayak takımını hükümete ve şeriata aykırı saydığı tarikatlara karşı kışkırtmaya muvaffak olmuştur.
Kadızade IV. Murat’ın sevgisini kazandıktan sonra tütün yasağını bahane ederek verdiği fetvalarla birçok kişinin haksız yere öldürülmesine sebep olmuştur.
16. yüzyılın sonları ve 17. Yüzyılın başlarında zaten Celali ve Suhte isyanları (medreseli) memleketi kasıp kavurmuş, yüz binlerce insanın ölümüne neden olmuştu. Bu isyanlar azalmış derken İstanbul’da Kadızadelerin suhte isyanlarına benzen tavır içinde olmaları birbirleriyle hiçbir alıp vereceği olmayan değişik mezhep ve inançtaki halk arasında büyük korkuya neden olmaktaydı. 17. Yüzyılın ilk çeyreğinde bu hareket nedeniyle İstanbul halkı bir dini tartışma yüzünden ikiye bölündü…
17.Yüzyıl başlarında da, Osmanlı uleması ikiye bölünerek, şiddetli bir çatışma içine girmişti. Çatışmanın bir ucunda, şeriatın katı biçimde uygulanmasını isteyen Kadızadeler; diğer ucunda da akılcılığı savunan ve daha çok Mevlevi ve Halveti tarikatlarına mensup din adamları yer almaktadır. Aleviler ise tamamen susturulmuş vaziyetteydi. Kadızadeler, başta harekete adını veren Kadızade Mehmed Efendi (ö. 1635) olmak üzere bütün yandaşları, tasavvufu bütünüyle reddediyor ve kendilerinin dışındaki tarikatlara karşı büyük bir düşmanlık besliyorlardı. Örneğin insanın imanını tehlikeye soktuğuna inandıkları için için akli ve felsefi bilimlerin öğrenimine şiddetle karşı çıkıyorlar, bunlarla uğraşanları Müslüman saymıyorlardı.
Hz. Muhammet’den sonra ortaya çıkan her şeyin reddedilmesi fikrini benimseyen Kadızade Mehmed Efendi, İstanbul camilerinde vaazlar veren usta bir hatipti. Devletin içinde olduğu bunalımın tek çaresinin, asr-ı saadetteki uygulamalara aynen dönmek olduğunu söylemekteydi. Kadızadelilere göre Hazreti Peygamber zamanında mevcut olmadığı için yemeğin kaşıkla yenmesi bile caiz değildi. Sarayda da itibar elde eden Kadızadeler, o zamanlar bir hayli mensubu olan Halveti ve Mevlevi tarikatlerini “tahta tepenler”, “düdük çalanlar” diye aşağılamakta, semanın haram olduğunu iddia etmekteydiler. İstanbul`daki bütün tekkelerin yıkılmasını, buraların şeyh ve dervişlerine imanlarını tazelemelerinin teklif edilmesini, kabul etmeyenlerin öldürülmesini istiyorlardı.
Kadızadelerle ilgili Naima tarihinden şu notlar aktarılır:
Kadızadelerin Peygamber zamanından sonra ortaya konulan her türlü uygulamayı kaldırmak üzere vaiz veren Türk Ahmet’e dinleyicilerden birisi: “Peygamber zamanında çakşır ve don yoktu, şu halde sizlere göre bunları giymek İslam’a aykırı mıdır?” demesi üzerine vaiz: “Evet men ederiz. Bunların yerine peştamal kuşansınlar” demiştir. Bunun üzerine soru sahibi tekrar: “Kaşık kullanmak da bid’atdır (sonradan ortaya çıkma) onu ne yaparsınız” deyince Vaiz Türk Ahmet: “Taamı (yemeği) elleriyle yesinler” deyince soru sahibi dayanamayıp: “Halkı alemi soyup götü çıplak çöl Arabı kıyafetine mi sokmak istersiniz?” diye çıkışmıştır. Bu tartışmaları dinleyen diğer birisi vaiz efendiye: kaşıklar yasak olunca kaşıkçı esnafı ne yapsın diye sorması üzerine “Misvak ve tespih yapıp anınla geçinsinler” cevabını almıştır.
Özellikle IV. Murat devrinde, Padişahın da bazı uygulamalarında Kadızadelilerin nüfuzundan siyasi olarak istifade etmek için onları kendisine yandaş olarak almasının sonucunda, siyaseten oldukça kuvvetli bir duruma gelmişler ve Şeyhülislamları bile azlettirebilmişlerdir. Böylece giderek daha da güçlü duruma gelmişler ve özellikle Kurucuları Mehmet Efendi’den sonra gelenler, tahsilli de olmadıklarından görüşleri giderek sertleşmiş ve Ülkedeki dertlerin sona ermesi için, dine sonradan sokulan uygulamaların tamamen ortadan kaldırılması adı altında, çeşitli girişimlerde bulunmuşlardır. Bunlar arasında, İstanbul’da, Fatih Sultan Mehmet zamanından beri gelen Ali Kuşçu ve Uluğ Bey ekolünün devamı olan Takiyüddin’in kurduğu İstanbul Rasathanesi’nin yıktırılması olayı da yer almaktadır. Rasathane Danimarka’da Tyco Brahe ile eşzamanlı olarak ve birbirlerinden habersiz olarak kurulmuş idi.
Kadızâdeliler bunlarla da yetinmediler. Kendileri gibi düşünmeyen diğer tekkelerinin kökünü kazımak için büyük bir saldırı başlatma hazırlığına giriştiler. Bu hareket yeni göreve gelmiş Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa’yı ürküttü.
Fatih camisinde toplanan silahlı Kadızâdeliler karşısına ulemayı arkasına takarak çıkan Köprülü, Şeyhülislam’dan aldığı fetva ile yine bu hareketin önde gelenlerinden başta Üstüvani olmak üzere birçoğunu tutuklayarak, sürgüne gönderdi. İstanbul ve Anadolu, bu tavizsiz tutucu hareketten bir nebze için kurtuldu. Bu nedenle Köprülüler devrine, her mezhebe karşı eşit mesafede durdukları için Osmanlılardaki ilk laik uygulamalar olarak bakılır.
KAYNAKÇA
*Naima tarihi
*Hammer Tarihi
*Prof. Dr. Erhan Afyoncu’nun konuyla ilgili makalesi
İlk Yorumu Siz Yapın